Kötü bir konu hakkında ilk suçlamayı yapmak ve bu suçlamada ısrar etmek, basit bir algı yaratma yöntemidir. Nitekim günümüzde de aynı taktiğin uygulanmakta olduğunu görüyoruz. Hem yapıştırmak istedikleri etiketi kendilerinin de yapıyor olmasını gizliyor olsa gerek.
Bu davranış kayda değer bir süredir bir topluluğun sıklıkla uyguladığı bir durum. Efe Aydal, Jahrein, Erlik vb. gibi içerik üreticileri bir milada kadar kendi kitleleriyle fikirlerini paylaşan ve çok fazla birlikte olmayan isimlerdi. Kayda değer bir süredir ise birlikte yayınlar yapıyor, ortak dil ile söylem üretiyor ve birlikte projeler yapıyorlar. Tüm bu birlikteliğin bir süre zarfından sonra yaşanması manidar.
Muharrem İnce ve Ümit Özdağ’ın aynı siyasi zeminde yer alan hareketler başlatmalarıyla beraber ulusalcı ideoloji tekrar gündeme gelmeye başladı. İlk önce iç teşkilatlanmasını tamamlamaya ağırlık veren Muharrem İnce, partisinin kuruluşundan itibaren düşüş gösteren bir popülerite sergiledi. Yakın bir zamanda, seçimlere girmek için yeterli düzeyde teşkilatlanmayı tamamladı ama geriye dönüp bakıldığında 2018’de herkesin tanıdığı ve belirli bir kesimin sevgilisi kalmamıştı. Oysa benzer bir fikirle ve benzer bir konjöktürle (Muhalefet partisi ardılı bir parti kurmak.) bu işe başlayan Özdağ, ilk önce popüleritesini arttırdı, gündem oldu ve teşkilatlarını büyütmeye devam ediyor. Gelinen noktada Zafer Partisi, kardeşine göre daha başarılı bir model oldu.
Zafer Partisi’nin kısmen başarılı modelinin en kilit noktasını medya ayağı oluşturuyor. Neredeyse tüm yatırımını sosyal medyaya yapan parti, popülist hiçbir söylemden kaçmıyor. Kurumsal kimliği oturtmaksızın halktan sadece onay olacağı şeyleri herhangi bir politika üretmeksizin sunuyorlar. Normalde bu içi boş safsatalar zamana yayıldığında etkisini yitirecekken ve antipati oluşturacakken bu noktada devreye içerik üreticileri giriyor. Ortalığı ya toz bulutuna boğan ve konunun tartışılmasına mani olan, bulut dağıldığında ise başka bir polemik yaratarak, doğru bir şekilde tartışılmasına mahal vermeksizin odağı kaydırıyorlar.

Gündemdeki konuyu etraflıca tartışmaya çalışan kişileri ve toplulukları ise ”Foncu”lukla etiketleyerek itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Ümit Özdağ’ın ”Yapım masraflarını ben karşıladım.” dediği filmde Efe Aydal oyunculuk yaptığı halde bu söylemi ilk ve en sesli söyleyen olduğu için ”Foncu”lukla etiketlenemiyor. Ulusalcı medyanın yerden yere vurduğu ve siyasilere yakınlığıyla suçladı Nagehan Alçı’ya karşın Hande Karacasu, Ümit Özdağ’ın yanında adeta özel kalemliğini yapıyor. Kendisini ”gazeteci” olarak tarif ettiği düşünülürse ne kadar tezat bir durum olduğu açık. Ümit Özdağ ile etkinlik etkinlik gezmezse belki de mesleğine devam edebilir, yorucu olsa gerek.

Hande Karacasu’nun yapımcılığını yaptığı filmde aynı zamanda ”Erlik” mahlasıyla tanınan, YouTube’da belgesel tarzında videolar yapan şahsın da videolarında kullandığı yazı tipiyle, filmdeki yazı tipinin aynı olması bir nevi ”easter egg” gibi görünüyor. Bu kadar kör göze parmak şeklindeki tarza anlamak vermekte güçlük çekiyorum.

Oyun yayınlarıyla tanınan ve sosyal medyadaki en popüler isimlerden birisi olan Jahrein de bu toplulukla sık sık yayınlar yapıyor ve ortak dil kullanıyor. Bu kesimi öne çıkarmaya çalıştığını görmek çok zor değil. Daha önce KKHA adlı programına Ali Babacan’ı konuk almış ve Ali Bey her sorusuna detaylı bir şekilde cevap vermişti. Hatta program ortalama KKHA süresinin 2 katından daha fazla (3 saat 21 dakika) sürmüştü, her şeyi sorma imkanının ve soruları önceden vermeme avantajının bulunduğu bu yayını verimli kullanmadı.
Mülteci meselesini tek bir sınıf olarak değerlendirmek büyük bir hatadır çünkü aynı senaryoyla, aynı kültürel alanlardan gelen insan kitleleri değil. Özdağ ve ekibi ise tüm kesimleri tek bir sınıfla değerlendiriyor. En az 4 sınıfta, Suriyeliler, Afgan-Pakistanlılar, Türki coğrafyadan gelenler ve Afrika’dan olarak konuyu ele almak lazım. Suriyelileri hedef alıyorlar, sosyal medyadaki nefreti Afgan-Pakistanlılar üzerinden sağlıyorlar. 1-2 ay öncesine kadar hiç kimsenin konuşmadığı konulardan birisi de telefonla video çekme hadisesiydi. Özdağ’ın ortalığa nefret saçmasıyla birlikte bir anda video bombardımanı başladı. Ani ve yoğun olan gündem içeriğinin bu denli oturaklı bir zamanda olması manidar.
Buradaki amacım kimseyi hedef göstermek değildir, bir takım gözlemlerimi aktarmaya çalıştım. Zaman zaman direkt olarak zaman zaman ise dolaylı olarak okları takip ettim sadece. Her şeye rağmen somut deliller ve istatistikler içeren bir içerik değil, yazıda yer alan bilgiler ışığındaki görüşlerinizi merak ediyorum. Yorum alanı, fikirlerinizi ifade etmenizi bekliyor olacak 🙂